ATATÜRK VE TÜRK MİLLİYETÇİLERİ
DOSYASI:
Atatürk’ü
Atatürk yapan temel özelliklerden biri çok okumasıydı.
Atatürk’ün
başarı sırları
Savaş yorgunu,
yoksul, yılgın bir halkla, ordusuz, cephanesiz, parasız, moralsiz Milli
Mücadele’yi kazanmak çok zordu. Üstelik karşıda birden fazla düşman vardı.
Savaş çok cepheliydi. Öncelikle Atatürk’ün ifadesiyle “iç cepheyi güçlendirmek”
gerekiyordu. İsyanları sonlandırmak, asker kaçaklarına engellemek, ihanet
şebekelerini etkisizleştirmek lazımdı. Sonra dış düşmanı yenmeye sıra gelecekti.
Atatürk, Milli Mücadele’yi şöyle kazandı:
Atatürk, Milli Mücadele’yi şöyle kazandı:
– Milleti
hazırladı. Bunun için kendi ifadesiyle önce “işgal edilmiş zihinleri yeni bir
imanla istila etti.” Böylece mümkün olduğunca mandacıları, teslimiyetçileri
etkisizleştirdi. Halkı, tüm farklılıklarına rağmen birleştirdi, bütünleştirdi.
– Meclis’i açtı.
Milli iradeyi egemen kıldı. Milli Mücadele’yi Meclis kararlarıyla yürüttü. Asla
Meclis’i kapatmayı düşünmedi. Başkomutanlığı bile üç ay süreyle Meclis’ten
aldı.
– Orduyu
hazırladı.
– Dış cepheden
önce iç cepheyi sağlamlaştırdı. İsyanları bastırdı.
– Uzaktan
talimatlarla değil, yakından, insanların omzuna, aklına ve kalbine dokunarak
Milli Mücadele’yi yönetti. Milli Mücadele’den sonra devrimleri yaparken de
halkın ayağına gitti, devrimleri bizzat halkın ayağına götürdü. Örneğin Harf
Devrimi sonrası yeni harfleri kara tahta başında bizzat halka anlattı. Şapka
Devrimi’ni halka tanıtmak için bizzat Kastamonu’ya gitti. Bizzat tarih ve dil
tezleri ortaya attı. Tarih ve Dil kurultaylarına katıldı.
– Düşman
cephesini daraltmaya çalıştı. Fransa ve İtalya’yı diplomatik yollarla
etkisizleştirdi, böylece Yunan ordusunu destekleyen İngiltere’yi
yalnızlaştırdı.
– Düşmana karşı
“mazlum milletler cephesi” kurdu. Sovyet Rusya, Afganistan, Hindistan, Mısır
vb. ülkelerle gizli açık antlaşmalar yaptı, işbirliğine girdi, böylece
İngilizleri kuşattı.
– Milli
Mücadele’de de dış borçlanmaya gitmedi, sonradan geri verilmek üzere halktan
yardım istedi. (Tekalifi Milliye Emirleri). Sovyet Rusya’dan ve Hindistan’dan
maddi yardımlar aldı.
– Sovyet
Rusya’dan maddi yardım alırken asla Sovyet Rusya’nın etkisine girmedi, bağımsız
siyasetine hiç kimsenin müdahale etmesine izin vermedi.
– Anadolu’daki
Yunan mezalimini dünyaya duyurarak dünya kamuoyunu etkilemeye çalıştı.
– Düşmana karşı
bağımsızlık, saraya, sultana karşı egemenlik mücadelesini birlikte yürüttü.
– Saraya,
sultana geleneksel bağlarla bağlı bir toplumda yeri ve zamanı gelmeden
gelecekte yapacağı devrimlerden asla söz etmedi. Hatta devrimleri örtüp
gizlemek ve milli direnişi güçlendirmek için belli bir döneme kadar padişahı,
halifeyi de kurtarmaktan söz etti.
– Zafer
kazanabilmek için sadece orduyu değil, tüm milleti seferber etti. (Topyekün
Savaş).
– Milli Mücadele
boyunca asla diplomatik arayışlardan vazgeçmedi. Avrupa’ya elçiler, heyetler
gönderdi. Uluslararası konferanslara temsilci gönderdi.
– Her askeri
zaferden sonra diplomatik zaferler kazandı.
– Usta bir
satranç oyuncusu gibi rakibinin (İngiltere’nin, Yunanistan’ın) hatalarından
yararlanmayı bildi. Örneğin Milli Mücadele boyunca Yunan ordularının Anadolu’da
yaptığı katliamları hep gündemde tuttu. İngilizler’in İstanbul’u işgalini
“İslamın son kalesinin düşman ayakları altında çiğnenmesi” olarak duyurdu İslam
dünyasına…
– Düşmanın
hamlelerine, karşı hamlelerle cevap verdi. Örneğin İngilizlerin İstanbul’u
işgal edip milletvekillerini tutuklayacaklarını tahmin ettiği için Anadolu’daki
İngiliz subaylarını tutuklattı. Nitekim Malta sürgünlerini kurtarmak için bu
esirleri kullandı. İstanbul Hükûmeti’nin ihanet fetvasına karşı direniş fetvası
yayımlattı.
– Asla toplumsal
gerçekliği görmezden gelerek hareket etmedi. TBMM’yi tekbir ve dualarla
açtırırken toplumsal gerçekliğe uygun hareket ediyordu.
– Kesin zafere
ulaşmadan asla barış yapmayı düşünmedi. “Bizim için barış demek tam bağımsızlık
demektir” diyordu. Büyük Zaferi kazanıp düşmanı denize dökünceye kadar yapılan
tüm barış tekliflerini reddetti.
– Gerektiğinde
geri çekilmeyi, gerektiğinde durmayı bildi. Kütahya Eskişehir savaşlarında
orduyu Sakarya’nın doğusuna çekti. Milli Mücadele sonrası İstanbul’u,
Boğazları, Doğu Trakya’yı ele geçirince Batı Trakya’ya girmeyi asla düşünmedi.
Misak-ı Milli’de yer almasına karşın, anayurdu tehlikeye atmamak için Musul
macerasına atılmadı.
– Sadece silahlı
değil, silahsız askeri zaferler kazanmasını da bildi. Örneğin Doğru Trakya’yı,
İstanbul’u ve Boğazları, Hatay’ı silahsız geri aldı. Gerektiğinde en güçlü
silahı diplomasi oldu.
– Atatürk, Milli
Mücadele’nin bir “çılgınlık” bir “mucize” değil, “hesap” olduğunu söylüyordu.
Gerçekten de her şeyi en ince ayrıntısına kadar hesaplamıştı. Milli Mücadele
her şeyden önce aklın zaferiydi.
– Milli
Mücadele’yi kazandıktan sonra “zafer sarhoşu” olmadı. Çünkü kendi ifadesiyle
“ilim ve iktisat zaferleriyle taçlandırılmayan askeri zaferlerin tez zamanda
söneceğini” biliyordu. Savaştan sonra süngünün yerini saban, kılıcın yerini
kalem aldı. Sağlık, eğitim, ekonomi, kültür devrimleri yaptı. Türkiye’yi, çok
değil 15 yılda adeta bir çağdan başka bir çağa taşıdı.
– Savaştan sonra
asla kin tutmadı. “Yurtta barış dünyada barış” diyerek uzak yakın tüm ülkelerle
dostluk ve kardeşlik antlaşmaları imzaladı, barış paktları kurdu. Başka
ülkelerin iç işlerine karışmadığı gibi hiçbir ülkeyi de Türkiye’nin iç işlerine
karıştırmadı. Bağımsızlığa saygıyı esas aldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder